YUVALUNA | GİZEM ONAY

Yıllarca kendimi herhangi bir topluluğun parçası gibi hissetmeye çalıştım, olmadı. Çocukken komşunun çocukları ile kapı önünde oynamadım, alıp başımı parka gittim. Okuldaki çalışkan veya tembellerden olmadım, camdan bakıp hayal kurmayı tercih ettim. Lisede popüler erkeklerle flört eden havalı kızlarla da yan yana görülmedim. Tiyatro kulübünde de yoktum, voleybol takımında da. Genelde şu anki gibiydim: Kendi halinde. 

Yetişkinlik dönemimde belli toplulukların ve derneklerin söyleşilerine gittim. Savundukları çoğu şeye katılmakla birlikte, kendimi onlardan biri gibi hissetmedim. Belki savunma biçimleri bana keskin ve agresif geldi; güzel şeylerin yumuşaklıkla savunulmasına inandığımdan. 

Yoga kamplarına, sanat kamplarına, masal ve astroloji kamplarına katıldım. Hiçbirinin fanı olmadım. Tam hiçbir yere hiçbir topluluğa ait hissetmiyorum kanısına varmıştım ki, geri sarıp tüm bu maceralarımı en baştan düşündüm. Çocukluktan bu yana girdiğim her delikten değerli bir taşla çıktım. O derneğin söyleşisinde tam da benim gibi hisseden ve bugün hala da görüştüğüm biriyle tanıştım. Ya da o masal kampında dolunaya karşı üzüm bağlarında oturup saatlerce aynı şeylerden bahsedebildiğim birisiyle. 

Farklı hikayelerden, farklı yollardan gelip aynı pencerenin önünde buluşup aynı manzaraya baktığım insanlar. 

Sonra anladım ki “biz” cemaati diye bir şey var ve ben de onun bir parçasıyım. Aynı şeyleri düşünen, benzer şeyler hisseden, aynı yaralarla ve aynı merhemlerle yola devam eden. Bir kedi ailesi gibi birbirini yalayan, yaralarını iyileştiren, tüylerini parlatan. 

Bu yazı benim bu platformdaki ilk yazım. Burada belli konularda yazan belli yazarlarla ortak bir paydayı paylaşıyorum. Bu çerçevede niyetim “biz”lerden bahsetmek ve “biz”lere iyi gelecek şeylerden...Yani elimden geldiğince. 

İlki bu yazıyı yazmam için bana ilham veren bir podcast bölümü: İnsan Neden Bir Cemaatin Parçası Olmak İster?/Unortdhodox Dizisi Üzerine Notlar. Podcast yayını Zeynep Özgen, ya da sosyal medya adıyla Endişeli Psikolog’a ait. Zeynep, Hasidik Yahudilerinden oluşan Satmar cemaatinden yola çıkarak cemaat kavramını, o cemaatin içinde bulunan insanların psikolojisini ve insanın neden bir cemaate ihtiyaç duyabileceğini sağduyu ile sorguluyor. Sonrasında ise ister istemez hepimizin pratikte birtakım cemaatlere ait olabileceğinden bahsediyor. Mesela Yıldız Tilbe dinleyenler cemaati veya benim yazının başında anlatmaya çalıştığım “Biz” cemaati gibi. 

Tabii burada kastedilen ibadet için bir araya gelen cemaat değil, sosyoloji literatüründeki ortaklaşa paylaşımları olan cemaat kavramı. (*) 

Bunların da üstüne çıktığımızda tüm bu insanlara, topluluklara, en tepeden baktığımızda aslında ne kadar farklı görünsek de aynı olduğumuzu görüyorum. Hepimizin ihtiyacı aynı: Sevmek-sevilmek, korumak-kollanmak. Sadece bunu farklı şekillerde farklı yollarla ifade ediyoruz. Sevgi dillerimiz farklı, belki bu dili konuşmayı bile bilmiyor bazılarımız. Tam bu sebepten hepimizin içinde bir sevgi dedektifi istihdam etmeli. Kırgınlıkların, kızgınlıkların, uzaklıkların arka planındaki sevilme ihtiyacını gören, gözleyen, ona yavaşça el uzatan, saklandığı yerden çıkaran. Çünkü bana kalırsa, gerçek anlamda “BİZ” olma bilinci tam orada başlıyor; kimsenin çemberin dışında kalmadığı, kalana da saygı duyulduğu, kimsenin öteki olmadığı yerde. 

Şimdilik hoşçakalın. 

Teşekkür 1: Endişeli Psikolog podcast serisi ile beni tanıştıran Seren’e teşekkürler.

Teşekkür 2: Sevgi dedektifi kavramını hayatıma sokan Ayşe’ye teşekkürler. 

(*):Tönnies'e göre, cemaat, hakiki, dayanıklı birlikte yaşama vasıtalarına sahip olan kendi içinde yaşayan bir organizmadır. Tönnies, F. (2019). Cemaat ve cemiyet. Emre Güler (Çev.). İstanbul: Vakıfbank Kültür.

DAMLA PEKTAŞ

DAMLA PEKTAŞ

Uzun süredir kendi halinde bir çocuk edebiyatı okuru ve kısa bir süredir de çocuk kitabı yazarı.

 
#
Tamam