YUVALUNA | GİZEM ONAY

Cinsellikten daha derin ve komplike kaç mevzu var hayatta bilmem. Yüzeyde bir yerlerde aslında çok basit. Evet, bir memeli bedeninde yaşıyoruz, hayatta kalıyorsak üremek istiyoruz. Atalarımızın soyunu devam ettirme içgüdüsü ile türümüzü sürdürme güdüsü girift halde, seksi haz veren bir eylem olarak kodlayan beyin cevabımıza dönüşüyor. Oysa bu varoluşta acı gibi cinsellik de bir kapı; insan olmanın ortak kaderinde birlikte taşıdığımız tüm o evrensel, derin, insani ihtiyaçlarımıza kaçınılmaz bir biçimde açılan: Bağ kurmak, güç, onaylanmak, görülmek, haz… Ve en temelde “birleşmek” ya da “ötekiyle bir olduğunu hissetmek.”

Boşlukta salınan bu mavi kürede milyarlarca insanla, hem bu ihtiyaçları paylaşıyoruz, hem de ihtiyaçları karşılamaya engel koca bir cenderenin içini paylaşıyoruz. Bizler seks-negatif bir kültüre doğduk. Seksin yanına sinsice ilişti ‘kirli/ günah/ kötü/ tehlikeli/ kontrol altında tutulmalı’lar. Biz de çaresizce bu sesleri içselleştirdik. Yetmedi, bilhassa bir tarafımızla azınlıktaysak - beden, kilo, renk, etnik köken, cinsel kimlik ve yönelim - sistematik olarak marjinalize edilip dışarıda bırakıldık. Cinsellik etrafındaki tüm bu toksisite, cinselliğin içinde kendiliğinden var olan kırılganlığın en üst seviyesi - fiziksel, psikolojik ve ruhsal olarak çıplak kalmak - ile birleşince cinsel utancın dokunmadığı insan kalmadı.

Utanç ve susturmanın diğer yüzünde ise bu çağın insanının üzerine boca edilen “Özgürleş, kendin ol, yatakta çok iyi/çok rahat/çok özgüvenli/çok ateşli ol” emirleri var. Hepsi çok güzel, fakat hepsi emir kipinde. İşimiz zor: Porno, reklam endüstrisi ve sosyal medyanın mükemmel ve iki boyutlu karelerini “like” ederken kendi kusurlu, insani, beş boyutlu gerçeğimizi nasıl seveceğiz? Bedenimiz başka, dışarıdan empoze edilen sesler başka şeyler bağırırken otantik, bize has, biricik sesimizi cinselliğimizde nasıl bulacağız?

Derslerimde çoğu öğrenci “Neye ihtiyacım var?” sorusunu yanıtlayamamaktan duyduğu utancı dile getirir ve bu - keşke şaşırtsaydı - hiç şaşırtıcı değil. Kültürün yarattığı cenderenin içinde en nihayetinde seks bir “olma” alanından “performans” alanına dönüşüyor. Hayatın diğer alanlarında performans göstermekten yorulmamışız gibi, elimizden kendimiz olabileceğimiz en yakın, en özel, en insani alanımız da alınıyor.

Performans beklentisinden gelen utancı da ekledik mi şimdi elimizdeki utanca? Etti bize bir utanç duvarı, buz gibi. Utanırken “Bir benim herhalde!” sanırken, utancın evrensel olarak diğerleriyle en çok paylaştığımız duygu olduğunu biliyor muydunuz? Utancın içinde ise milyarlarca insanın en çok paylaştığı utanç türünün cinsel utanç olduğunu peki? İçiniz karardı mı? Hadi derin bir nefes verin. Bana göre her zaman umut var; özgürlüğe, yaratıcılığa, hazza ve cinsel şefkate! Çünkü şefkat utancın panzehiri. Şefkat o utanç buzunu eritebilecek güçte bir ateş.

Utanç “Sende fena halde yanlış bir şey var!” der. Şefkat ise tüm bu olan bitendeki insani kaderi, ortaklığımızı ve bunun doğallığını bize hatırlatır. Utanç, asıl hissettiklerimizi hissetmemize izin vermez; onları maskeler. Şefkat, “Hissedebildiklerini iyileştirebilirsin” der. Utanç kendimize zarar verici haz ikamelerine ya da çeşitli uyuşturuculara bizi yönlendirirken şefkat ihtiyaçlarımızı karşılamanın yaratıcı yollarında bizi yürütür.

Dünyaca ünlü özşefkat araştırmacısı Dr. Kristin Neff’ in özşefkat modeline, cinsellik üzerinden pek çok katmanda okunabilirse de, cinsel utanç için adım adım bakalım:

Hocam Neff’ e göre özşefkatin üç parçası vardır:

  1. Mindfulness: Cinsel utancıma ve zorluklarıma, olduğundan başka türlü olmalarını dilemeyi bırakarak, gerçekçi bir yerden bakabilir, onları oldukları gibi görebilirim.
  2. Ortak İnsanlık Hissiyatı: Bu utanç, güvensizlik, mücadele ve zorluklarda yalnız değilim. Herkesten ve her şeyden, kültürden bağımsız sadece bana has bir zorluk yaşamıyorum. Bu zorluklar ve hisler insan olma deneyiminin kaçınılmaz bir parçası. Böyle hissetmem ve zorlanmamda yanlış bir şey yok. Hikayeleri ve görüntüleri bambaşka olabilir ama hayatta olan herkes bazen tıpkı benim gibi zorlanıyor.
  3. Öz-Nezaket: “Tam şu anda, sahiden neye ihtiyacım var?” diye sorabilme cesareti gösterebilirim. Karşılanmayan ihtiyaçlarımın peşine düşer, karşılanmamasını sağlayan koşullarla ilgili alabileceğim bir aksiyon varsa alabilirim. Kendimle sevilen bir dost gibi ilişki kurabilirim. Cinsel utancımda, zorlanmamda, canımı yakan deneyimlerimde kendi yanımda olabilir, gerektiğinde kendim için ayağa kalkıp hareket edebilirim. Kendi iyiliğimi gözetir bir yaklaşımla kendime iyi bakabilirim. Varsaymadan, yok saymadan, bastırmadan hissettiklerimi hissetmeye daha gönüllü olmayı öğrenebilirim. Kendi gerçeğime yakınlaşmayı seçebilirim. Performans kriterlerini ve girmem gereken “ideal” şekilleri bir kenara bırakıp, tüm bu geçiciliğin içinde “Paşa gönlüm ne istiyor?” sorusunun cevabına kulak verebilirim.

Yakın ilişkiler yaşam deneyiminde sadece “hayatta kalan” olmakla yetinmeyip “serpilmek, büyümek, gelişmek” için bize verilmiş en büyük lütuf. Yakın ilişkilerle ve şefkatli sekslerle insan, büyüme yolculuğunda yaslanacağı en büyük kaynaklardan birini bulabilir.

Mükemmellikten uzak “kusurlu” hissettiğimiz bedenlerimizi, yatakta bir özgüven patlaması yaşamayabileceğimizi, kendimizden ve partnerimizden gerçek dışı beklentilere sahip mevcut cinsel benliğimizi sevebiliriz. Bunu şefkatle yapabiliriz. Çünkü şefkat acıya, bakması kolay olmayana, bize çirkin gelene bakma cesaretidir. Bu cesaretle, kendimizi itiştirip çekiştirmenin son bulduğu açık bir alana erişimimiz daima var. Nefes alıp veren bu insan bedeninde olduğumuz için. Kalbimiz kendiliğinden son ana kadar attığı için. Malzememiz diğer herkesle ortak olduğu için. Başımıza ne gelmiş ve nasıl bir kültürün içine doğmuş olursak olalım, asla örselenemez bir asıl doğamız olduğu için. Hem çok sıradan hem de biricik olduğumuz için.

Asıl doğamıza uyanmamıza aracı olan haz dolu bir cinsel hayat, dilerim daha çok insan için mümkün olsun. Ne mutlu, artık bunun için bütünsel olarak çalışan, bu alanın öncülüğünü yapan insanlar var. Bilelim ki bu yolda hem cinsel utancın buz gibi katılığını üzerimizden atmak, hem de derimizin içinde daha rahat bir cinsel yaşam için özşefkat ve şefkat lüks değil, temel bir gereklilik.

İnsan deneyimin en asil hissi, şefkatle... 

SEMA DEMİRKAN

SEMA DEMİRKAN

Türkiye’ nin ilk ve tek şefkat okulu School of Compassion’ ın kurucusu. Stanford Üniversitesi’ne bağlı Compassion Institute ve Mindful Self Compassion organizasyonlarının uluslararası eğitmeni. Şefkat Odaklı Terapiler’in kurucusu Dr. Paul Gilbert, Tara Brach, Daniel Siegel ve Rick Hanson ile çalıştı.

 
#
Tamam